İHBAR İKRAMİYESİNİN ÖDENMESİNDE ÖZELLİKLİ DURUMLARIN ÖRNEK UYGULAMAYLA AÇIKLANMASI
Ümit ERKAN / Yeminli Mali Müşavir & Bağımsız Denetçi / E. Vergi Müfettişi
1.GİRİŞ
Türk Vergi Sistemi genel yapısı itibariyle beyana dayalı bir vergilendirme rejimini öngörmektedir. Dolayısıyla vergilendirmede mükellefin beyanı esas alınmaktadır. Mükelleflerin beyanı üzerinden tarh olunan vergi ve benzeri kamu gelirlerinin doğruluğunun araştırması ve tespit edilmesi gerekmektedir. Nitekim 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 134. maddesinde ifade edildiği üzere vergi incelemesinin amacı, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlanmaktır.
Mükelleflerin yasal defter ve belgeleri üzerinden yürütülen vergi incelemesiyle bir taraftan beyan dışı kalan gelirlerin vergilendirilmesi sağlanırken (Vergi incelemesinin gelir etkisi) bir taraftan da mükellefleri doğru beyanda bulunmaya yönlendirilmektedir (Vergi incelemesinin caydırıcılık etkisi). Mükellefler kimi sebepler ile daha düşük matrah beyan etme ve/veya vergiye tabi kazancın beyan dışı bırakma eğiliminde olabilmektedir.[1]
Ülkemizde suç sayılan tüm eylemler kanunlarda belirlenmiş olmakla birlikte özellikle vergi yargısında suç sayılan bir fiilin işlenmesi vergi kaçakçılığını gündeme getirecektir. Gerek kayıt dışıyla mücadele gerekse vergi bilinci ile vergi kanunlarının uygulanabilirliğini yükseltmek diğer taraftan suç sayılan işlemleri yetkili makamlara haber verenleri teşvik etmek amacıyla ihbarcıya ikramiye ödenerek bu yönde teşvik uygulanmaktadır.
2.İHBAR İKRAMİYESİNİN KAPSAMI VE ÖDENMESİNİN YASAL DAYANAĞI İLE ŞARTLARI
İhbar ikramiyesi 1931 yılında yürürlüğe giren 1905 sayılı “Menkul ve Gayrimenkul Emval ile Bunların İntifa Haklarının ve Daimi Vergilerin Mektumlarını Haber Verenlere Verilecek İkramiye Hakkında Kanun”a dayalı olarak uygulanmaktadır.
Doğrudan ihbar ikramiyesi konusunda hükümler içeren başka bir yasal düzenleme bulunmamakla birlikte çeşitli kanunlarda uygulamaya ilişkin hükümler içeren düzenlemeler bulunmaktadır. Örnek olarak 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun verilebilir.[2]
2.1. İhbar İkramiyesinin Yasal Dayanağı
İhbar ikramiyesi 1905 Sayılı Kanun’ un 6’ıncı maddesi hükmüne istinaden verilmektedir. İlgili kanun maddesinde “Bina, arazi ve arsalardan tahrir harici kalanlar ile kazanç, hayvanlar, veraset ve intikal, muamele, dahili istihlak ve damga gibi daimi vergilerden yanlış beyanname vermek veya çift defter tutmak veya sair suretlerle ketmedilmiş olanları haber verenlere tahakkuk edecek vergi ve misil cezaları mecmuu üzerinden aşağıdaki nispetler dahilinde ikramiye verilir:
500 liraya kadar yüzde 15
5 000 liraya kadar, 500 liradan yukarı olan kısım için " 30
15 000 liraya kadar, 5 000 liradan yukarı olan kısım için " 20
15 000 liradan yukarı olan kısım için " 10
Bu nispetlere göre hesap olunacak ikramiyenin üçte biri verginin kati surette tahakkukunda ve üçte ikisi verginin tahsili akabinde verilir.
Muhbirleri mevcut olupta tahakkuk muamelesi henüz intaç edilmemiş olan bu kabil mektumların muhbirlerine dahi işbu maddenin hükümlerine göre ikramiye verilir.
Bilümum malmemurları ile tahrir ve tahmin heyetleri mensuplarına ve tahakkuk muamelesinde vazifedar olanlara ikramiye verilmez.” denilmektedir.
Yapılan inceleme sonucunda matrah farkı belirlenmesi ve ceza kesilmesi halinde muhbire verilecek ikramiyenin 1/3’ü verginin kesinleşmesi sonrası, 2/3’ü ise verginin tahsilini takiben ödenecektir. Ödenecek ikramiye vergi ve cezalar toplamı üzerinden inceleme elemanınca belirlenecek ikramiye matrahı üzerinden yukarıda yer alan tarifeye göre hesaplanacaktır.[3] Verginin kesinleşmesi, diğer bir ifadeyle, tahakkuk etmesine bağlıdır. Dolayısıyla tahakkuk etmemiş bir vergi için ikramiye ödenmesi mümkün değildir. Ayrıca konunun önemi bakımından “kesin (kati) tahakkuk” kavram olarak 1905 Sayılı Kanun ile ilk defa adının geçtiğini görmekteyiz.
Vergi ihbarıyla ilgili ilk düzenlemeler 1905 Sayılı Kanun ile yürürlüğe girmiş ve daha sonra alt düzenlemelerle vergi inceleme boyutu anlam kazanmıştır. Vergi inceleme taleplerine yönelik ihbarların ne şekilde işleme tutulacağı, bu konuda ne gibi işlemlerin yapılması gerektiği Maliye Bakanlığı Genelgelerinde belirtilmiştir. Bu genelgeler ise aşağıdaki gibidir[4]:
- Maliye ve Gümrük Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü 1990/1 No’ lu İç Genelgesi,
- Maliye ve Gümrük Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü 1990/1 No’ lu Vergi İhbarları İç Genelgesi,
- Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü 2000/1 No’ lu Vergi İhbarları İç Genelgesi,
- Maliye Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı 2014/1 Sıra No’ lu İhbar İnceleme Taleplerin Değerlendirme Genelgesi,
- Maliye Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı 2016/1 Sıra No’ lu İhbar İnceleme Taleplerin Değerlendirme Genelgesi,
2.2. İhbar İkramiyesinin Kapsamı
İhbar edenlere ödenen ihbar ikramiyesi Devlete ait gelir vergisi, kurumlar vergisi, katma değer vergisi, özel tüketim vergisi, damga vergisi, gider vergileri, veraset ve intikal vergisi ve tapu harcı gibi devamlılık arz eden vergileri kapsamaktadır.
Burada önemli nokta ihbar ikramiyesinin konusuna sürekli vergiler ve sadece bu vergi asıllarına bağlı vergi zıyaı cezalarının girdiğidir. Bu vergilere bağlı gecikme zammı, gecikme faizi, usulsüzlük ve özel usulsüzlük gibi cezalar ile süreksiz vergiler ve bir defaya mahsus çıkartılan ek vergiler ihbar ikramiyesinin konusuna girmemektedir.[5] Dolayısıyla vergi aslına bağlı kesilen vergi ziyaı cezası ihbar ikramiyesi kapsamında değerlendirilecektir. Diğer taraftan 1905 sayılı Kanun da gecikme faizinin ihbar ikramiyesine matrah olacağına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmadığı için; 213 sayılı VUK’ un 112. maddesine göre normal vade tarihinden kesinleşme tarihine kadar geçen süre için hesaplanan gecikme faizi ihbar ikramiyesi hesaplanmasında değerlendirilmesi mümkün değildir.
Örneğin yapılan bir ihbarlı vergi incelemesi nihayetinde bir vergi inceleme raporunun tanzim edildiğini (Vergi incelemesinde bulunan matrah farkı ihbarcının sunduğu done ve belgeler üzerinden sağlanmıştır.) ve raporda bulunan matrah farkı sonucu re’ sen tarhiyata konu olan Kurumlar Vergisi ve buna bağlı vergi ziyaı cezası, KDV ve buna bağlı vergi ziyaı cezası ile özel usulsüzlük cezasının olduğunu düşünürsek; ihbar ikramiyesinin konusuna sadece vergi asılları ile bunlara bağlı vergi ziyaı cezası gireceğinden özel usulsüzlük cezalarının söz konusu uygulama kapsamında olmadığı ortaya çıkacaktır.
2.3. İhbar İkramiyesinin Ödeme Şartları
Herhangi bir mükellefin vergi kaçakçılığı yaptığına ilişkin ihbarın, ikna edici ve somut delillere dayanması gerekmektedir. Muhbirin yaptığı ihbar ile inceleme sonucunda bulunacak olan matrah farkları doğrudan ilişkili olmak durumundadır. İhbarın genel ve soyut kavramlarla yapılmış olması ve idarenin takdirini inceleme yapılmasından yana kullanması halinde ikramiye ödemesi söz konusu değildir. Muhbirin kaçakçılığın nasıl yapıldığıyla ilgili inandırıcı bilgi ve belgeleri dilekçesine eklemesi veya dilekçe içerisinde yer vermesi gerekmektedir. Varsayım veya tahmine dayalı ihbarlar gerçek çıksa dahi ikramiye ödenmeyecektir.[6]
İhbarlar tanzim edilecek dilekçeye bağlı olarak delillerle birlikte sunulmalıdır. Bu noktada ihbar dilekçesinin şekil şartlarını taşıması ve delillerin (hasılat defteri, bilgisayar kayıtları, cd, resim, tahsilat makbuzları, gayri resmi düzenlenen evraklar vb.) somut bir şekilde birleştirilerek dosya haline getirilip idareye başvuru işlemi tamamlanmalıdır.
Bazı durumlarda ihbarcılar aynı mükellef hakkında aynı dönem ve aynı konu hakkında ihbar dilekçesi verdikleri görülmektedir. Aynı konuda veya aynı mükellef hakkında birden fazla muhbir olsa bile ihbar konuları ile matrah farkları arasında illiyet bağı aranır. Her ihbarda illiyet bağı mevcutsa bu defa resmi kayıtlara geçiş tarihi itibari ile önce ihbarda bulunana ikramiye ödenir. Ancak ihbar konuları farklı ise ikramiye talepleri ayrı ayrı değerlendirilecektir. Birden fazla kişi tarafından ihbar dilekçesi verilmesi halinde her bir ihbarcının şartları taşıyıp taşımadığı kontrol edilecek, şartları taşımaları halinde ise matraha olan katkıları ayrıca hesaplanacaktır. [7]
3.İHBAR İKRAMİYESİNİN ÖDENMESİNDE ÖZELLİKLİ DURUMLAR
3.1. Kavramsal Açıdan “Kat’i Tahakkuk”
Verginin tahakkuku, tarh ve tebliğ edilen bir verginin ödenmesi gereken aşamaya gelmesidir. [8]Kanun tahakkukun tanımını vergi için yapmakla birlikte tahakkuk kavramı ceza, gecikme faizi ve ihbar ikramiyesinin bir kısmının ödenebilmesi açısından da kullanılmaktadır.
Tahakkuk beyan üzerinden alınan vergilerde tahakkuk fişinin düzenlenmesi; diğer tarhiyatlarda 30 günlük yasal hakların (uzlaşma talebi, dava açılması veya cezada indirme gibi) kullanma süresinin geçirilmesi ya da yargı organının açılan davanın red kararı ile gerçekleşir. Beyan üzerinden düzenlenen tahakkuk fişinin alınmamış olması verginin tahakkukunu engellemez. Çünkü tahakkuk ile verginin ödenmesi gereken safhaya gelmesi kastedilir. Oysa kesinleşme ile tahakkuk eden bir vergi için idari veya yargı organları nezdinde itiraz imkanının kalmaması kastedilir.[9] İYUK'un 7'inci maddesine göre vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezalarından doğan uyuşmazlıklarda dava açma süresinin tebliğ tarihini izleyen günden başlayarak otuz gün olduğu ifade edilmiştir. Dolayısıyla mükelleflerin/mükellef kurumların bu otuz günlük süre de ikmalen ya da re'sen yapılan tarhiyatları dava konusu etmemesi durumunda verginin tahakkuku ve kesinleşmesi gerçekleşecektir.
“Kesin tahakkuk” kavramı 1905 sayılı sayılı Kanun’ da yer alan “kat’i tahakkuk” kavramının eş anlamlısı olarak karşımıza çıkmaktadır. VUK’ da sadece tahakkuk kavramına yer verilmiş olup; kesin tahakkuk ilgili herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır.
Kanun’un düzenleme şeklinden, kat’i tahakkuk ile vergi ve/veya cezaya ilişkin olarak belirlenmiş olan değerin “kesinleşmesinin” kastedildiği anlaşılmaktadır. Zira kullanılan “kat’i” ifadesi ile takip ve tahsil aşamasına geçebilmesinin hukuki zemininin oluşması anlaşılmaktadır.[10]
3.2. Yargı Kararlarının Kat’i Tahakkuk Üzerindeki Etkisi
Muhbire ikramiye ödenmesi için her türlü kanuni yolların tükenmiş olması gerekmektedir. Bu nedenle, adına vergi ve ceza tarh edilen mükellefin VUK’ a göre cezada indirim ve uzlaşma gibi müesseseleri ika etmesi gerekir. Diğer taraftan yargı yoluna gitmesi halinde ise yargı organları nezdinde hükmün sonuçlanması gerekir. 172 Sıra No’ lu VUK Genel Tebliğ gereği yargı organı ifadesinden Vergi Mahkemesi, Bölge İdare Mahkemesi ve Danıştay anlaşılması gerekir.
İkmalen, re’sen ve idarece yapılan tarhiyatlar için dava açılması halinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanun’ un 27/3 maddesine göre tahsil işlemleri durmaktadır.
İdare tarafından vergi mahkemesinin kararının temyiz edilmesi ve bunun sonunda Danıştay tarafından bozma kararı verilerek tarhiyata onay verilmesi durumunda ise, vergi dairesi üst yargı kararı üzerine vergi ve ceza miktarını yeniden hesap ederek mükellefe ihbarname ile tebliğ edecektir.[11]
2577 sayılı Kanun’ un 27/1 maddesine göre vergi mahkemesi kararına karşı Danıştay’da temyiz isteminde bulunulması cezanın tahsil işlemlerini durdurmaz. Tahsilat işlemlerinin durması için yürütmenin durdurulması talebinde bulunulması ve bu konuda Danıştay’ca karar verilmesi gerekir.[12]
Ancak burada tartışılması gereken konu mükelleflere gönderilen vergi/ceza ihbarnamelerinde yapılan tarhı ve kesilen cezayı dava konusu etmeleri halinde ikramiyenin ne zaman ödeneği hususudur. Çünkü devam eden yargısal süreçte nihai kararın kısmen ya da tamamen mükellef lehine olması halinde ödenmiş olan ikramiyenin akıbeti de merak konusu olacaktır.
Yukarıda yasal dayanakları gösterilen açılamalara göre mükellefin vergi/ceza ihbarnamesine dava açtığı durumda “kesin tahakkuk” tarihleri:
- Mükellefin üst yargı yoluna gitmesi ve vergi mahkemesinin tarhiyatı kısmen veya tamamen onaması halinde mahkeme kararına göre hesaplanan vergiye ait ihbarnamenin mükellefe tebliğ edildiği tarih itibariyle,
- Mükellefin üst yargı yoluna gitmesi ancak yürütmeyi durdurma kararı alamaması halinde yürütmenin durdurulmasına ilişkin üst yargı mercii kararının mükellefe tebliğ edildiği tarih itibariyle,
- Mükellefin üst yargı yoluna gitmesi ve yürütmeyi durdurma kararı alması ancak üst yargı merciin tarhiyatı onaması halinde tahakkuk tarihi üst yargı mercii kararının mükellefe tebliğ edildiği tarih itibariyle
olacaktır.
3.3. İhbar İkramiyesinde Muhbirler Tarafından Açılacak Davada Yetkili Mahkeme
Muhbir tarafından yapılan ihbar öncelikle 3071 sayılı Dilekçe Kanunu ve diğer mevzuat hükümleri doğrultusunda işleme tabi tutulmakta ve ikramiye talebi olan dilekçelere ise yapılan inceleme sonucunda, inceleme elemanı muhbirin ikramiye alması veya almaması yönünde bir görüş ve öneri raporu düzenlenmektedir. Söz konusu raporlarda bazen ikramiye önerilen tutar muhbiri memnun etmeyebileceği gibi önerilecek herhangi bir tutarda olmayabilir. Bu durumda muhbir, alacağı ikramiyeyi eksik bulduğunda veya ikramiye alamamasını dava konusu yapabilmektedir. Konuyla ilgili Danıştay 10. Daire 13.11.2000 gün, 1998/1443 E., 2000/5627 K. sayılı kararıyla[13] vergiyle bağlantısı bulunan ihbar ikramiyesi davasının vergi mahkemesince çözümleneceğine hükmetmiştir.
3.4. Örnek Uygulama
Muhbir (A) 3071 sayılı Kanun ve diğer mevzuat hükümleri doğrultusunda hazırladığı dilekçe ile (X) Limited Şirketinin 2016 yılında kayıt dışı hasılat elde etmesi yönünden ihbarda bulunmuştur. İşleme alınan 01.01.2017 tarihli ihbar dilekçesi ve ekleri dosya halinde Vergi Denetim Kurulu, … Grup Başkanlığı, İhbar ve İnceleme Talepleri Değerlendirme Komisyonuna (İİTDK) sunulmuştur. İİTDK’ nın 07.01.2017 tarih ve… sayılı kararıyla (X) Limited Şirketinin 2016 vergilendirme dönemi hesap ve işlemlerinin, kayıt dışı hasılat yönünden tam incelenmesi Vergi Müfettişi (B)’ ye gönderilmiştir. Vergi Müfettişi Bayan (B) tarafından gerekli incelemeye başlanılmış ve yapılan inceleme sonucu 15.03.2017 tarihinde hem Vergi İnceleme Raporu hem de Görüş ve Öneri Raporu düzenlenmiştir. Vergi İnceleme Raporuna dayanarak düzenlenen Görüş ve Öneri Raporunda vergi türleri itibariyle tespit edilen matrah farkı ve muhbir Bay (A)’ nın bu farka katkısı tabloda gösterildiği gibi tespit edilmiştir.
Dönemi |
Nev’i |
Matrah Farkı (Toplam) | Muhbir Tarafından İbraz Edilen Belge Ve Kayıtlara Göre Bulunan Matrah Farkı |
Matrah Farkı İçindeki Payı |
2016 | Kurumlar Vergisi | 300.000,00 | 150.000,00 | % 50 |
2016 | KV Vergi Ziyaı | 300.000,00 | 150.000,00 | % 50 |
2016 | Kurumlar Geçici Vergisi | 240.000,00 | 120.000,00 | % 50 |
2016 | KGV Vergi Ziyaı | 240.000,00 | 120.000,00 | % 50 |
2016 | Katma Değer Vergisi | 350.000,00 | 210.000,00 | % 60 |
2016 | KDV Vergi Ziyaı | 350.000,00 | 210.000,00 | % 60 |
2016 | Özel Usulsüzlük Cezası | 50.000,00 | 35.000,00 | % 70 |
Çalışmamızın önceki bölümlerinde açıklandığı üzere yukarıda gösterilen toplam matrah farkına göre süreklilik arz eden nitelikte olan kurumlar vergisi ile katma değer vergisi hesaplamada dikkate alınacakken; süreklilik arz etmeyen geçici vergi ile özel usulsüzlük cezası hesaplamada dikkate alınmayacaktır. Dolayısıyla kurumlar vergisi ile katma değer vergisi açısından hesaplanarak kesinleşen tahakkuk tutarının %50 ve %60’i ihbar ikramiyesinin matrahı olacaktır.
Kesinleşen ve tahsil edilen vergi ve ceza miktarları üzerinden ödenecek ihbar ikramiyeleri için “1905 Sayılı Kanuna Göre İhbar Sonucu Tespiti ve İkramiye Hesap Çizelgesi” düzenlenerek Gelir İdaresi Başkanlığına gönderilecektir.[14]
Bu durumda ihbar sonucu düzenlenen vergi inceleme raporuna istinaden tebliğ edilen vergi ceza ihbarnameleriyle (X) Limited Şirketine 2016 yılı için 60.000- TL Kurumlar Vergisi ve 60.000- TL Vergi Ziyaı ile 80.000- TL Katma Değer Vergisi ve 80.000- TL Vergi Ziyaı kesin tahakkuk ettirildiğini varsayarsak; Görüş ve Öneri Raporunda muhbirin matrah farkına katkısının Kurumlar Vergisinde %50, Katma Değer Vergisinde ise %60 olduğu tespit edilmiştir. O zaman Kuramlar Vergisi açısından (120.000,00*0,50=) 60.000,00-TL, Katma Değer Vergisi açısından (160.000,00*0,60=) 96.000,00-TL olmak üzere toplam (60.000,00 + 96.000,00=) 156.000-TL matrah üzerinden aşağıda tabloda belirtildiği şekilde ihbar ikramiyesi hesaplanacaktır.
Yapılan hesaplamanın matrah farkı üzerinden değil de özellikle tahakkuk eden vergi ve ceza üzerinden yapıldığına dikkat edilmelidir. Çünkü matrah farkı üzerinden yapılan hesaplamalar her zaman doğru neticeyi vermemektedir. Örneğin, Kurumlar Vergisi açısından zarar mahsubunun dikkate alınması halinde matrah farkı yüksek olsa dahi mükellefe tarh edilen vergi ve cezalar ya hiç olmayacak ya da az olacaktır. Diğer taraftan, Katma Değer Vergisi açısından da mükellefin devreden KDV’ sinin yüksek olması halinde matrah farkı yüksek olsa dahi mükellefe tarh edilen vergi ve cezalar ya hiç olmayacak ya da az olacaktır. Böyle durumlarda vergi ve ceza tarh ettirilmediği için ihbar ikramiyesinin ödenmesi söz konusu olmayacaktır.
İkramiye Hesaplanmasında Esas Oran % İkramiye Tutarı Vergi ve Cezanın | Oran (%) | İkramiye Tutarı (TL) |
İlk 500.-TL İçin | 15 | 75,00 |
Sonraki 4.500.-TL İçin | 30 | 1.350,00 |
Sonraki 10.000.-TL İçin | 20 | 2.000,00 |
Kalan …-TL İçin | 10 | 14.100,00 |
Ödenmesi Gereken İkramiye Tutarı | 17.525,00 |
Ödenmesi Gereken Toplam İkramiye Tutarı (TL) | Kesin Tahakkukta Ödenecek İkramiye Tutarı (TL) | Tahsilatta Ödenecek İkramiye Tutarı (TL) |
17.525,00 | 5.841,67 | 11.683,33 |
Yukarıdaki tabloda yapılan hesaplamalar neticesinde Muhbir Bay (A) verginin kesin tahakkukuyla 5.841,67-TL ihbar ikramiyesine hak kazanacak olup; tahsilinde ise kalan (11.683,33-TL) tutara hak kazanacaktır. Ancak, mükellef (X) Limited Şirketi kendisine tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamelerini ilk derece vergi mahkemesi nezdinde dava konusu yapmıştır. Burada üzerinde durulması gereken konu yargı mercilerince verilen kararların hangi aşamasında kesin tahakkukun gerçekleşeceğidir. Bu durumda muhbire ödenecek ikramiyenin akıbetiyle ilgili 3 farklı durumu ele alalım;
1.Durum: Vergi mahkemesinin tarhiyatı onaylaması ve mükellefin üst yargı yoluna gitmemesi halinde vergi mahkemesi kararına göre hesaplanan vergiye ait ihbarnamenin mükellefe tebliğ edildiği tarih tahakkuk tarihi olacaktır. İkramiyeye konu tutarın üçte birlik kısmı verginin kesin tahakkukunda kalan üçte ikilik kısmı ise verginin tahsilinde ödeneceğinden, muhbire 5.841,67-TL ihbar ikramiyesi ödemesi yapılacak olup; kalan tutarın (11.683,33-TL) tahsil aşamasına bırakılması sağlanacaktır.
2.Durum: Vergi mahkemesinin tarhiyatı onaylaması ve mükellefin üst yargı yoluna gitmesi ancak yürütmeyi durdurma kararı alamaması halinde tahakkuk tarihi yine Vergi Mahkemesi’nin kararının mükellefe tebliğ edildiği tarih olacaktır. Yani 1. Durumda olduğu gibi muhbire 5.841,67-TL ihbar ikramiyesi ödemesi yapılacaktır.
3.Durum: Mükellefin üst yargı yoluna gitmesi ve yürütmeyi durdurma kararı alması ancak üst yargı merciinin tarhiyatı onaması halinde tahakkuk tarihi üst yargı organının kararının mükellefe tebliğ edildiği tarih olacaktır. Şayet vergi idaresinin mükelleften vergi/ceza ihbarnamelerinde yazılı tutarları tahsil etmesi halinde bu durumda muhbire ödenecek ikramiye tutarı (5.841,67 + 11.683,33=) 17.525,00-TL olacaktır.
3.5. İhbar İkramiyesinin Vergilendirilmesi
İhbar ikramiyesinin ikramiyeyi alan kişi açısından vergiye tabi olup olmadığı konusu 105 no’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile çözüme bağlanmış bulunmaktadır. Buna göre ihbar ikramiyesi 193 sayılı Gelir Vergisi Kanun’ un 2. maddesinde sayılı gelirin unsurlarının hiç birine girmediğinden Gelir Vergisine tabi değildir. Ancak, ihbar ikramiyesi 7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanun’ un konusuna girmektedir. 105 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğinde[15] konuya ilişkin olarak, “Öte yandan, vazifesinin mahiyeti icabı olmaksızın sair bir şekilde bilgisi dâhiline giren bir vergi kaçakçılığı olayını ihbar eden bir devlet memuruna veya memur olmayan herhangi bir şahsa ihbarlarının tahakkuk etmesi sebebiyle, 1905 sayılı Kanuna istinaden ödenen ikramiyelerin Gelir Vergisi Kanununun 2. maddesinde sayılan gelir unsurlarından hiç birine girmemesi sebebiyle Gelir Vergisi konusuna ithaline mahal ve imkân bulunmamaktadır. Söz konusu ikramiyelerin, Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu hükümleri dairesinde Veraset ve İntikal Vergisine tabi tutulması gerekir.” denilerek anılan ikramiyelerin veraset ve intikal vergisine tabi oldukları vurgulanmıştır.
Bir Danıştay kararında ise[16]; “İhbar; ikramiyeye hak kazanmanın ön şartıdır. Ancak verginin kesin olarak tahakkukundan sonra ikramiye ödeneceğinden her ihbar ikramiye kazandırmayacağı gibi kazandırsa da hiçbir fikri veya bedeni çabayı gerektirmeyen ihbar ile ödenecek meblağ arasında aşikâr bir nispetsizlik geleceği açıktır. Gerçekten, ihbar kanunen yüklenen bir sorumluluk olmayıp şahsın tamamen kendi rızası ile yaptığı bir harekettir. Asılsız bir ihbar sonucu doğacak bir sorumluluk ise ivaz niteliği kazandırmaz. Bu nedenle muhbir ikramiyelerinin akdi ilişkilerdeki ivaz ile hiçbir ilgisinin bulunmadığının ve ödenen ikramiyenin ivazsız bir intikal olduğunun kabulü gerekir.” görüşüne yer vermiştir.
Yukarıda yer verilen Danıştay kararıyla 105 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği paralellik göstermektedir.
4. SONUÇ
İhbar müessesesi gerek kayıt dışı ekonomide etkin mücadele edilmesinde gerekse vergi bilincinin tabana yayılması noktasında katkı sağlaması açısından önemlidir. Diğer taraftan somut bilgi ve donelerle oluşturulmuş ihbar dilekçeleri ve ekleriyle beyanları gerçek durumu yansıtmayan mükelleflerin incelenmesini ve gerçek matrahları üzerinden vergilendirilmelerini ve bu suretle mükellefler arasındaki vergi ödememekten kaynaklanan haksız rekabeti önlenebilmekte katkı sağlayacağı da açıktır.
İhbar müessesesinin daha etkin, amacına uygun ve teşvik edilebilir aşamaya gelebilmesi için ikramiyelerin zamanında ödenmesi, ihtilaf konusu yapılan vergi ve cezaların hangi aşamasında kati tahakkukun gerçekleşeceğine ilişkin uygulamada tereddüt içeren durumları ortadan kaldırmak gerekir. Bu noktada kati tahakkuktan ne anlaşılması gerektiği, ihbar ikramiyesi hesaplanırken dikkat edilmesi geren hususlar ve yargı organlarının verdiği kararların hangi aşamasında tahakkukun kesinleşeceği örneklerle açıklanmaya çalışılmıştır
Saygılarımızla..
Ümit ERKAN-YMM & B. Denetçi
*YMM-Bağımsız Denetçi
[1] Fatih Uzun (2017), “Vergi İhbarı ve İhbar İkramiyesi”, Vergi Raporu Dergisi, Sayı:216, s:50.
[2] Fatma Taş (2017), “Türk Vergi Sisteminde İhbar İkramiyesi: Sorunlar ve Çözümler” Maliye Dergisi, Sayı:172, s: 178.
[3] Taş, a.g.e., s.180.
[4] Uzun, a.g.e., s.50.
[5] Gınalı, a.g.e., s.145.
[6] Taş, a.g.e., s.179.
[7] Uzun, a.g.e., s.54.
[8] Mehmet Ali Özyer (2015) , “Vergi Usul Kanunu Uygulaması”, Maliye Hesap Uzmanları Derneği, 7. Baskı, s.118.
[9] İlhan İl (1990), “Vergi Hukukunda Tahakkuk ve Kesinleşme”, Vergi Dünyası Dergisi, Sayı:105, s. 29.
[10] Taş, a.g.e., s.181.
[11] Maliye Hesap Uzmanları Derneği (2015), Beyanname Düzenleme Kılavuzu, 3. Cilt, s.330
[12] BDK, a.g.e. s.318
[13]İstanbul 5. İdare Mahkemesi; “…20.9.1989 tarihine kadar yönetim kurulu üyeliği görevini yürüten ve şirket ortağı olan davacının özellikle 1989 takvim yılı itibariyle şirket faaliyetlerinden haberdar olduğu, şirketin yönetim kurulu üyesi olarak vergi kaçırma eylemine iştirak ettiği, 1989-1990-1991-1992 yıllarına ait bilgi ve belgeleri 20.10.1993 tarihinde davalı idareye vermiş olması ve ihbarda bulunmuş olmasının davacının beş yıllık süreç içerisinde neden ihbarda bulunmadığı çelişkisini ortaya çıkardığı, vergi kaçırma eylemi dolayısıyla şirketin elde ettiği ilave kazancın olanaklarından davacının da yararlandığı…” gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
Temyizi kabul eden ve hüküm veren Danıştay 10.Daire kararı ise; “…Vergiyle bağlantılı bulunan ihbar ikramiyesiyle ilgili davanın, vergi ile ilgili uyuşmazlık sonucunda ortaya çıkan hukuki duruma bağlılığı karşısında, bu iki uyuşmazlığın gerek usul ekonomisi ve gerekse davaların farklı mahkemelerde görülmesinin uygulamada ortaya çıkardığı sakıncalar nedeniyle 2576 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca vergi mahkemesince çözümlenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla salınan vergi ve kesilen cezaların belirli bir oranı olarak saptanan ihbar ikramiyesine ilişkin bulunan bu davanın esası hakkında idare mahkemesince karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle 2577 sayılı Yasanın 49. maddesi uyarınca İstanbul 5. İdare Mahkemesinin kararının bozulmasına, oybirliğiyle karar verildi…”
[14] Ayşe Gınalı (2010), “Vergi İhbarı Sonucu Ödenecek İhbar İkramiyesinin Usul Ve Esasları”, Mali Çözüm Dergisi, Sayı: 101, s.150.
[15] 14/07/1972 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
[16] Danıştay 11. Dairesinin 11/10/1972 tarih ve Karar No:2499, Esas No:653 sayılı kararı, http://www.danistay.gov.tr/arsiv.html, Erişim Tarihi: 25 Eylül 2017